İnsan ürünü bütün düzenler, birbirlerinin alternatifi olarak doğmuştur. Hiçbir sistem İslâm’ın açığını kapatmak, yetersizliğine alternatif olma iddiasında bulunamaz. İslâm, insanı yaratan Allah’ın sistemidir. İnsanın kalbinin, aklının, nefis, ruh ve cesedinin yoktan yaratıcısı olan Allah, sınırsız ilmiyle insanlık için en mükemmel sistemi göndermiştir. Onda ne bir eksiklik, ne bir fazlalık ve ne de bir tutarsızlık vardır. Böyle bir şeyi savunmak, Allah’ın ilim ve hikmet sıfatlarına noksanlık izafe etmek anlamına gelir.
Bu konuda Yaratıcımız şöyle buyuruyor: “Yaratan bilmez mi hiç? O, Latîf’dir, her şeyden haberi olandır.” * Bu ayete, “O, yarattığını bilmez mi?” şeklinde de anlam vermek mümkündür. Yaratıcıdaki ilim sıfatına iman etmek, Tevhid’in gereklerindendir. Latîf kelimesi de; lütuf sahibi, her şeyin inceliklerini, detaylarını ve iç yüzünü hakkıyla bilen demektir. Allah’ın ilmi; gizli ve açık, görünen ve görünmeyen her şeyi kuşatmıştır. O, bütün âlemleri, geçmişi, geleceği ve şu andaki hali bilen, her şeyden haberdar olandır. O’nun ilmi ve izni dışında bir yaprak kımıldayamaz. * Allahu Teâlâ’nın bu karşı konulmaz gücü ve sonsuz ilmi, O’nun hüküm ve sistemine teslimiyeti zorunlu kılmaktadır. Kur’an-ı Kerim, defalarca Allah’ın el-Alîm ve el-Hakîm isimlerini birlikte kullanarak bir gerçeğe vurgu yapmaktadır. Yaratma ve buyruk Allah’a aittir. Yaratıcı nasıl ki O ise; sahibi olduğu âlemler ve insanlar üzerinde de tek yetkili ve tasarruf sahibi olan O’dur. * “İlim” ve “hikmet” tüm kemal sıfatları kapsamaktadır. İlim, hayatı ve hayatın ayrılmaz parçalarını ihtiva eder. Hikmet ise, iradenin, adaletin, rahmetin, ihsanın, cömertliğin, iyiliğin ve en güzel şekilde eşyayı yerli yerine koymanın kemalini kapsar. Allah, mahlûkatını boş yere, amaçsızca yaratmamıştır. * Bilakis onları bir hikmetle yaratmış ve insanlığa yol göstermiştir. Böyle olunca da “hikmet” sıfatı, hüküm koymayı, kaderi, mükâfatlandırmayı ve ceza vermeyi içerir. Yarattığı kâinatta mükemmel bir düzen tesis eden, göklerde, yerde ve denizlerde insan aklına durgunluk veren incelikleri irade edip yaratan, icra eden Allah; insan hayatı için de hiçbir çağda eskimeyecek muazzam sistemini belirlemiş ve insanları itaat ve isyan konusunda –ahirette, leh ve aleyhlerinde verilecek hükme mahkûm olmak şartıyla- serbest bırakmıştır. Ahirette nasıl ki hüküm ve hakimiyet O’nun ise, dünyada da O’nundur. *
Kur’an’a müracaat edelim: “..O, hiçbir kimseyi hükmüne ortak kılmaz.” *
Yine başka bir Ayet: “O, gökte de ilâh olan, yerde de ilâh olandır. O, hüküm ve hikmet sahibidir, her şeyi bilendir.” * Allah sadece göklerin ilâhı değildir, O, yeryüzünde de kendisine itaat edilmesi ve hükmüne boyun eğilmesi gereken tek, gerçek ilâhtır. Ayrıca güç ve otorite O’ndadır. Hayatın her alanında, tek bir alan bile ihmal edilmeden, sadece O’na uyulur, O’na kulluk edilir. O’nun dininin hükümleriyle başkalarının hevâ ve hevesleri karıştırılmak suretiyle İslâm yaşanamaz. Allah’ın dinine nokta kadar bir fazlalık dahi ilave edilemez; edilirse o, İslâm olmaz. Allah’ın dininden de hiçbir şey atılamaz. İslâm; Allah’ın irade ettiği ve razı olduğu yaşam tarzının adıdır. Ayrıca İslâm; İlâhi irade ile beşeri fikir akımlarının koalisyonuyla oluşturulacak bir ortaklığı ya da sentezi asla kabul etmez.